4 Aralık 2016 Pazar

Bileşiklerin Özellikleri nelerdir

Elementler bileşik oluştururken, elementi oluşturan aynı cins element atomları arasındaki kimyasal bağlar kopar ve element atomları birbirinden ayrılır.
Birbirinden ayrılan element atomları, farklı cins element atomları ile yeni kimyasal bağlar oluşturarak bir araya gelir ve bunun sonucunda da bileşikler meydana gelir.
Bu nedenle bileşikler oluşurken farklı element atomları kimyasal bağlar sayesinde bir araya gelir ve yeni maddeler oluşur. 
Atomlar bileşik oluşturduklarında atomların arasındaki uzaklık değişir. Atomların element halindeyken aralarındaki uzaklık çok azdır. Atomlar bileşik oluşturduklarında ise aralarındaki uzaklık artar.
Bunun nedeni, atomların element halinde iken aralarındaki kimyasal bağların, bileşik oluşturduklarında aralarında oluşan kimyasal bağlardan faklı olmasıdır.

Örnek :

1- • Sodyum elementindeki sodyum atomlarının arasındaki uzaklık çok azdır. 
Sodyum klorür bileşiğindeki sodyum atomlarının arasındaki uzaklık daha fazladır. 
• Klor elementindeki klor moleküllerini oluşturan klor atomlarının arasındaki uzaklık çok azdır. Sodyum klorür bileşiğindeki klor atomlarının arasındaki uzaklık daha fazladır.

3- Bileşiklerin Özellikleri :


1- Bileşikler, kendini oluşturan elementlerin özelliklerini göstermezler ve kendini oluşturan elementlerden tamamen farklı fiziksel ve kimyasal özelliklere yani kimliklere sahiptir.
2- Bileşiği oluşturan elementler kendi özelliklerini yani kimliklerini kaybederler.
3- Bileşiği oluşturan elementler belirli oranlarda birleşirler.
4- Bileşiği oluşturan element atomları arasında kimyasal bağlar bulunur.
5- Bileşikler oluşurken enerji alışverişi olur.
6- Bileşikler, kimyasal değişmeler sonucu (tepkimelerle) oluşur ve kimyasal yollarla ayrılırlar. 
7- Bileşikler en az iki farklı elementten yani atomdan oluşurlar.
8- Bileşiklerin belirli erime, kaynama, donma ve yoğunlaşma sıcaklıkları vardır.
9- Bileşiklerin öz kütleleri sabittir.
10- Bileşikler formüllerle gösterilirler.
11- Bileşikler saf ve homojen maddelerdir.
12- Bileşikler, moleküler yapılı bileşikler ve moleküler yapılı olmayan bileşikler olarak iki çeşittir.
13- (Bileşiklerin en küçük yapı birimleri moleküllerdir).

4- Bileşik Çeşitleri :
Bileşikler moleküler yapılı bileşikler ve moleküler yapılı olmayan bileşikler olarak iki grupta incelenirler.

a) Moleküler Yapılı Bileşikler :
Bileşikler, farklı cins element atomlarından oluşan moleküllerden oluşmuşsa böyle bileşiklere moleküler yapılı bileşikler denir.
• Moleküler yapılı bileşikler moleküllerden oluşur.
• Bileşiklerdeki molekülleri oluşturan atomlar arasında kovalent bağ bulunur.

Bileşiğin
İsmi
Bileğin Formülü
Bileşik Molekülünü
Oluşturan Atomlar
Su
H2O
1 Su molekülü; 2 H, 1 O atomundan oluşur.
Amonyak
NH3 (KÖK)
1 Amonyak molekülü; 1 N, 3 H atomundan oluşur.
Karbon Di Oksit
CO2
1 Karbon Di Oksit molekülü; 1 C, 2 O atomundan oluşur.
Kükürt Di Oksit
SO2
1 Kükürt Di Oksit molekülü; 1 S, 2 O atomundan oluşur.
Hidrojen Klorür
HCl
1 Hidrojen Klorür molekülü; 1 H, 1 Cl atomundan oluşur.
Hidrojen Florür
HF
1 Hidrojen Florür molekülü; 1 H, 1 F atomundan oluşur.
Azot Di Oksit 
NO2
1 Azot Di Oksit molekülü; 1 N, 2 O atomundan oluşur.
Karbon Mono Oksit 
CO
1 Karbon Mono Oksit molekülü; 1 C, 1 O atomundan oluşur.
Kükürt Mono Oksit
SO
1 Kükürt Mono Oksit molekülü; 1 S, 1 O atomundan oluşur.
Azot Mono Oksit
NO
1 Azot Mono Oksit molekülü; 1 N, 1 O atomundan oluşur.
Basit Şeker (Glikoz)
C6H12O6
1 Basit Şeker molekülü; 6 C, 12 H, 6 O atomundan oluşur.
Amonyum
NH4 (KÖK)
1 Amonyum molekülü; 1 N, 4 H atomundan oluşur.
Fosfat 
PO4 (KÖK)
1 Fosfat molekülü; 1 P, 4 O atomundan oluşur.
Sülfat 
SO4 (KÖK)
1 Sülfat molekülü; 1 S, 4 O atomundan oluşur.
Nitrat 
NO3 (KÖK)
1 Nitrat molekülü; 1 N, 3 O atomundan oluşur.
Hidroksit
OH (KÖK)
1 Hidroksit molekülü; 1 O, 1 H atomundan oluşur.
Karbonat
CO3 (KÖK)
1 Karbonat molekülü; 1 C, 3 O atomundan oluşur.
Hidrojen Sülfat
H2SO4
1 Hidrojen Sülfat molekülü; 2 H, 1 S, 4 O atomundan oluşur.


b) Moleküler Yapılı Olmayan Bileşikler :
Bileşikler, moleküllerden oluşmayıp bileşiği oluşturan farklı cins element atomları bir yığın oluşturacak şekilde bir araya gelmişse böyle bileşiklere moleküler yapılı olmayan bileşikler denir. 
• Moleküler yapılı olmayan bileşiklerdeki iyonlar düzenli bir yığın oluştururlar.
• Moleküler yapılı olmayan bileşikler sonsuz örgü tipi bileşiklerdir
• Moleküler yapılı olmayan bileşiklerdeki iyonlar düzenli bir örgü oluştururlar.
• Moleküler yapılı olmayan bileşikleri oluşturan zıt yüklü iyonlar arasında iyonik bağ bulunur. (İyon sayısı yığının büyüklüğüne göre değişir).
Bileşiğin İsmi
Bileğin Formülü
Bileşiği Oluşturan İyonlar
Kalsiyum Oksit

CaO 
Ca+2 ve O–2 İyonları
Sodyum İyodür
NaI 
Na+1 ve I–1 İyonları
Sodyum Klorür
NaCl
Na+1 ve Cl–1 İyonları
Alüminyum Klorür 
AlCl3
Al+3 ve Cl–1 İyonları
Kalsiyum Florür
CaF2
Ca+2 ve F–1 İyonları
Alüminyum Sülfür
Al2S3
Al+3 ve S–2 İyonları

Bakır  Klorür
CuCl

Bakır (II) Klorür
CuCl2

Demir (II) Bromür
FeBr2

Demir (III) Bromür
FeBr3

Gümüş Nitrat
AgNO3

Kalsiyum Karbonat
CaCO3

Çinko Sülfat
ZnSO4

Alüminyum Sülfat
Al2(SO4)3

Sodyum Sülfat
Na2SO4

Sodyum Karbonat
Na2CO3

Bakır Sülfat
CuSO4

Klorat 
ClO3 (KÖK)

Kromat 
CrO4 (KÖK)

Bi Kromat 
Cr2O7 (KÖK)


Örnekler : 

1- • Kalsiyum oksit (CaO) bileşiğindeki Ca+2 ve O–2 iyonları arasında iyonik bağ bulunur.
• Kalsiyum oksit (CaO) bileşiğindeki Ca+2 ve O–2 iyonları düzenli bir örgü oluştururlar.
• Kalsiyum oksit (CaO) bileşiği, kireç taşında ve bazı mermer çeşitlerinde bulunur.


2- • Sodyum İyodür (NaI) bileşiğindeki Na+1 ve I–1 iyonları arasında iyonik bağ bulunur.
• Sodyum İyodür (NaI) bileşiğindeki Na+1 ve I–1 iyonları düzenli bir örgü oluştururlar.
• Sodyum İyodür (NaI) bileşiği, tıp alanındaki hastalıkların teşhisinde ve bazı hastalıkların tedavisinde ilaç olarak kullanılır.

3 Aralık 2016 Cumartesi

Bileşikler nedir?

Bileşikler : 
Günümüzde bilinen 117 element olmasına rağmen (92 tanesi doğada bulunur) bu elementler farklı sayıda ve şekilde birleşerek ve etkileşerek farklı kimyasal özelliklere sahip milyonlarca yani madde yani bileşik oluştururlar. Elementler doğada genelde saf halde değil de bileşikler halinde bulunurlar.
Bilinen element atomlarından sadece soy gaz atomları kararlıdır ve kararlı oldukları için kimyasal bağ oluşturmayıp doğada tek atomlu halde bulunurlar.
Soy gazların dışındaki metal ve ametal atomları kararsız olup kararlı hale geçmek için elektron alış verişi yaparak veya elektronlarını ortaklaşa kullanarak kimyasal (iyonik ve kovalent) bağ oluştururlar.
Kimyasal bağ oluşturan farklı atomlar da bir araya gelerek farklı kimyasal özelliklere sahip yeni maddeler yani bileşikler oluştururlar. 
İki ya da daha fazla farklı element atomunun kendi özelliklerini kaybedip belirli oranlarda bir araya gelerek kimyasal bağ oluşturması sonucu meydana gelen yeni ve saf maddelere bileşik denir. Bu nedenle elementlerin bileşikleri oluşturması kimyasal değişmedir.
İki ya da daha fazla elementin kendi özelliklerini kaybederek belirli oranlarda ve kimyasal tepkimeler sonucu oluşturdukları saf maddelere bileşik denir. 

Örnekler :

1- • Sodyum elementi sadece sodyum atomlarından oluşur, gümüş rengindedir ve 
(bıçakla kesilebilecek kadar) yumuşaktır.
• Klor elementi sadece klor moleküllerinden oluşur, sarı – yeşil renkli zehirli bir gazdır.
• Sodyum elementindeki sodyum atomları birbirinden ayrılır.
• Klor elementindeki klor moleküllerinin atomları birbirinden ayrılarak sodyum atomlarına yaklaşır kendi kimliklerini kaybederek ve sodyum klorür bileşiğini oluştururlar.
• Sodyum ve klor atomlarından (elementlerinden) oluşan sodyum klorür (yemek tuzu) bir bileşiktir ve kendini oluşturan sodyum ve klor elementlerinden farklı fiziksel ve kimyasal özelliklere sahiptir. Sodyum klorür şeffaf, katı ve ufalanabilen bir bileşiktir.

2- • Hidrojen elementi sadece hidrojen moleküllerinden oluşur, renksiz, kokusuz, yanıcı 
bir gazdır.
• Oksijen elementi sadece oksijen moleküllerinden oluşur, renksiz, kokusuz, yakıcı bir gazdır.
• Oksijen ve hidrojen atomlarından (elementlerinden) oluşan su, bir bileşiktir ve kendini oluşturan oksijen ve hidrojen elementlerinden farklı fiziksel ve kimyasal özelliklere sahiptir. Su, yanıcı ve yakıcı özellikte olmayan sıvı halde bir bileşiktir.


2- Bileşiklerin Oluşması :
Elementler bileşik oluştururken, elementi oluşturan aynı cins element atomları arasındaki kimyasal bağlar kopar ve element atomları birbirinden ayrılır.
Birbirinden ayrılan element atomları, farklı cins element atomları ile yeni kimyasal bağlar oluşturarak bir araya gelir ve bunun sonucunda da bileşikler meydana gelir.
Bu nedenle bileşikler oluşurken farklı element atomları kimyasal bağlar sayesinde bir araya gelir ve yeni maddeler oluşur. 
Atomlar bileşik oluşturduklarında atomların arasındaki uzaklık değişir. Atomların element halindeyken aralarındaki uzaklık çok azdır. Atomlar bileşik oluşturduklarında ise aralarındaki uzaklık artar.
Bunun nedeni, atomların element halinde iken aralarındaki kimyasal bağların, bileşik oluşturduklarında aralarında oluşan kimyasal bağlardan faklı olmasıdır.

Örnek :

1- • Sodyum elementindeki sodyum atomlarının arasındaki uzaklık çok azdır. 
Sodyum klorür bileşiğindeki sodyum atomlarının arasındaki uzaklık daha fazladır. 
• Klor elementindeki klor moleküllerini oluşturan klor atomlarının arasındaki uzaklık çok azdır. Sodyum klorür bileşiğindeki klor atomlarının arasındaki uzaklık daha fazladır.

Modern atom teorisi

MODERN ATOM TEORİSİ 
Bohr, elektronu hareket halinde yüklü tanecik olarak kabul edip, bir hidrojen atomundaki elektronun sadece bazı belirli enerjiye sahip olacağını varsayarak teorisini ortaya attı. Bu teori hidrojen gibi tek tek elektronlu He, Li+2 iyonlarına da uymasına rağmen, çok elektronlu atomların ayrıntılı spektrumlarının, kimyasal özelliklerini açıklanmasına uymamaktadır. Yine de modern atom modelinin gelişiminde bir basamak teşkil etmiştir.
 Modern atom teorisini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:      
  1. Atomda belirli bir enerji düzeyi vardır. Elektron ancak bu düzeyden birinde bulunabilir .
  2. Elektron bir enerji düzeyindeki hareketi sırasında çevreye ışık yaymazlar.
  3. Atoma iki düzey arasındaki fark kadar enerji verilirse elektron daha yüksek enerji düzeyine geçer
  4. Atoma verilen enerji kesilirse elektron enerjili düzeyinde kalamaz daha düşük enerji düzeyinden birine geçer. Bu sırada iki düzey arasındaki fark kadar enerjiyi ışık şekline çevreye verir
 1.      Modern atom modeli dalga mekaniğimdeki gelişmelerin elektronun hareketine uygulanmasına dayanmaktadır. Bu modelin öncüleri Werner Heisenberg ve Erwin Schrödlinger gibi önemli bilim adamlarıdır.
 Erwin Schrödlinger (1887-1961) Avusturya’nın Viyana şehrinde doğmuş ve 1939 yılından 1956 yılına kadar İrlanda da çalışmıştır. 1926 yılında henüz İsviçre de çalışırken Heisenberg tarafından ortaya atılıp formüllendirilen kuvantum teorisine alternatif olarak kendi adıyla anılan  (Schrödlinger eşitliği ) dalga mekaniği teoremini ortaya atmıştır. Schrödlinger teoremi kısaca elektronların gerek atom içerisinde gerekse moleküllerdeki hareketini dalga cinsinden matematiksel bir şekilde açıkladı. Bu çalışmalarından dolayı 1933 yılında fizik Nobel ödülünü İngiliz fizikçi Paul Dirac ile paylaştı.
Werner Heisenberg( 1901 – 1976 ) Atomların yapısını ve elektron gibi atom altı parçacıkların davranışlarını açıklayan quantum mekaniği teorisinin kurucusu olan bir Alman fizikçidir. 1927 yılında kendi adı il anılan belirsizlik ilkesini ortaya atmıştır.Bu ilkesinde Heisenberg kısaca ”elektron kadar küçük olan bir parçacığın hem pozisyonunu hem de momentumunu kesin olarak bulmak mümkün değildir” demektedir. Bu çalışmalarından dolayı 1932 yılında Nobel fizik ödülü almıştır.
1924 yılında Louis De broglie ışı ve maddenin yapısını dikkate alarak küçük tanecikler bazen dalgaya benzer özellikler gösterebilirler şeklindeki hipotezi elektron demetlerinin bir kristal tarafından X – ışınlarına benzer biçimde saptırılması ve dağılması deneyi ile ispatlandı.
1920’li yıllarda Werner Heisenberg, atomlardan küçük taneciklerin davranışlarını belirlemek için ışığın etkisini inceledi. Bunun sonucunda  Heisenberg belirsizlik ilkesi olarak anılan şu neticeyi çıkardı:
“Bir taneciğin nerede olduğu  kesin olarak biliniyorsa, aynı anda taneciğin nereden geldiği ve nereye gittiğini kesin olarak bilemeyiz. Benzer şekilde taneciğin nasıl hareket ettiğini biliyorsak onun yerin kesin olarak bilemeyiz”
Buna göre elektronun herhangi bir andaki yeri ve hızı aynı anda kesin olarak bilinmez. Bir taneciğin yerini ve hızını ölçebilmek için o taneciği görmek gerekir. Taneciğin görünmesi  de taneciğe ışın dalgası göndermekle olur. Elektron gibi küçük tanecikleri tespit etmek için düşünülen uygun dalga boyundaki ışık, elektronun yerini ve hızını değiştirir. Bu yüzden aynı anda elektronun yeri ve hızı ölçülmez. Bu nedenle de elektronların çekirdek etrafında belirli dairesel yörüngeler izledikleri söylenemez. Yörünge yerine elektronun ( yada elektronların ) çekirdek etrafında bulunma olasılığından söz etmek gerekir.
Modern atom modeli atom yapısı ve davranışlarını diğer atom modellerine göre daha iyi açıklamaktadır. Bu model atom çekirdeği etrafındaki elektronların bulunma olasılığını kuvantum sayıları ve orbitaller ile açıklar.
  Kuvantum sayıları bir atomdaki elektronların enerji düzeylerini belirten tam sayılardır. Orbitaller ise elektronun çekirdek etrafında bulunabilecekleri bölgelerdir.
Elektron tanecik olarak düşünüldüğünde; orbital, atom içerisinde elektronun bulunma olasılığı en yüksek bölgeyi simgeler. Elektron maddesel bir dalga olarak düşünüldüğünde ise; orbital elektron yük yoğunluğunun en yüksek olduğu bölgeyi simgeler. Yani, elektron tanecik olarak kabul edildiğinde elektronun belirli bir noktada bulunma  olasılığından, dalga olarak kabul edildiğinde ise elektron yük yoğunluğundan söz edilir.

Çözeltiler Kimya Konu Anlatımı , Çözeltiler Kimya ders notları

 ÇÖZELTİ
Fiziksel özellikleri her yerde aynı olan (homojen) karışımlara çözelti denir.
Bir çözeltiyi oluşturan her bir maddeye çözeltinin bileşenleri denir.
Örneğin; su içerisinde NaCl tuzu çözülmesiyle oluşan çözeltinin bileşenleri su ve tuzdur.
Genel olarak bir çözelti çözücü ve çözünenden oluşmaktadır.
Çözücü
                      
Çözünen
                     
          Örnek
                                 
Sıvı
Katı
(Su + Şeker)
Sıvı
Sıvı
(Su + Alkol)
Sıvı
Gaz
(Su + CO2)
Gaz
Gaz
(Gaz karışımları)
Katı
Gaz
(Polladyum + H2)
Katı
Katı
(Alaşımlar)

Çözeltiler çözünmenin şekline göre ikiye ayrılır;
a. İyonlu çözeltiler
Çözünen madde iyonlarına ayrışarak çözünüyorsa bu çözeltilere iyonlu çözeltiler denir.
Asit, baz, tuz çözeltileri iyonlu çözeltilerdir. Bu çözeltiler hareketli iyon bulundurdukları için elektrik akımını iletirler.

b. Moleküllü çözeltiler
Çözünen madde moleküler olarak çözünüyorsa bu çözeltilere moleküler çözelti denir. Şekerin suda çözünmesi bu çözeltilere örnek olarak verilebilir. Bu çözeltiler elektrik akımını iletmezler.

Çözeltiler kendi aralarında üçe ayrılırlar;
a. Doygun çözelti
Çözebileceği maksimum maddeyi çözmüş olan çözeltiye denir.

b. Doymamış çözelti
Çözebileceği kadar maddeyi çözmemiş olan çözeltiye denir.

c. Aşırı doymuş çözelti
Bazı durumlarda çözeltinin derişikliği doygunluk sınırını aşabilir. Bu gibi çözeltilere aşırı doymuş çözeltiler denir. Bu çözeltiler oldukça kararsızdır. Küçük bir etki ile fazlalıklar çöker ve doygun bir çözelti elde edilir.

Çözeltiler çözünenin miktarına göre ikiye ayrılırlar;
a. Derişik çözelti
Belli bir miktar çözücüde, fazla miktarda çözünen içeren çözeltilere derişik çözelti denir.

b. Seyreltik çözelti
Belli bir miktar çözücüde, az miktarda çözünen içeren çözeltilere seyreltik çözelti denir.

ÇÖZÜNÜRLÜK
Belli bir sıcaklıkta 100 gram çözücüde gram olarak çözünebilen maksimum madde miktarına ÇÖZÜNÜRLÜK denir. Çözgen H2O olduğunda 100 gram yerine 100 ml değeri ile de karşılaşabilirsiniz.
Örneğin,25°C’de KNO3'ün çözünürlüğü,
(60 gram/100 ml su’dur). Yani 25°C’de 100 ml su en fazla 60 gram KNO3 çözebilir.

Çözünürlüğe Etki Eden Faktörler
  1. Çözücü cinsi
  2. Çözünenin cinsi
  3. Sıcaklık
  4. Basınç
  5. Ortak iyon

ÇÖZÜCÜ VE ÇÖZÜNENİN CİNSİ
Genel manada polar maddeler polar çözücülerde, apolar maddeler apolar çözücülerde daha iyi çözünür.
Örneğin; NaCl tuzu suda çok iyi çözünürken, karbon tetra klorür (CCl4) sıvısında çözünmez.
I2 molekülleri ise suda çözünmezken, CCl4'te iyi çözünür.

SICAKLIK
Sıcaklık değişimi çözünürlüğü değiştirir. Katıların sıvı içerisindeki çözünürlüğü sıcaklık arttıkça genellikle artar. Gazların sıvıdaki çözünürlüğü ise sıcaklık arttıkça azalır.

BASINÇ
Katıların çözünürlüğü basınç ile değişmez. Gazların sıvıdaki çözünürlüğü ise basınç arttıkça artar.

ORTAK İYON
Herhangi bir katının ortak iyon bulunduran çözeltideki çözünürlüğü saf çözücüdeki çözünürlüğünden daima daha küçüktür.

DERİŞİM (KONSANTRASYON)
Bir çözeltide birim hacimdeki çözünmüş olan çözünen miktarına derişim (konsantrasyon) denir.
Belli başlı derişim birimleri; yüzde derişim, molar derişim (molarite), normal derişim (normalite) dir.

Yüzde Konsantrasyon
100 gram çözeltideki (çözücü + çözünen) çözünmüş olan madde miktarına yüzde konsantrasyon denir.
Örneğin; 80 gram su içerisinde 20 gram şeker çözülerek hazırlanan çözelti %20'lik bir çözeltidir.

MOLARİTE: (Molar Konsantrasyon)
1 lt. çözeltide çözünmüş olan maddenin mol miktarına molarite denir.
M= n/V
M : Molarite
n : Mol sayısı
V : Hacim (litre)

NORMALİTE (Normal Konsantrasyon)
1 lt’de çözünmüş eşdeğer gram sayısına denir.
Kısaca Normalite = Molarite x Tesir Değerliği N = Mx TD ile bulunur.
Tesir değerligi asit ya da bazın değerliğine tuzun ise + yük toplamına eşittir.

ÇÖZELTİLER ARASI REAKSİYONLAR
(Denklemli molarite problemleri)
İyon içeren iki çözelti karıştırıldığında bazen çökelme olmaz, bazende iyonlar suda az çözünen bir katı oluşturuyorsa bir çökelme olur. Yani iyonlar arasında bir tepkime gerçekleşir.
1A grubunun tuzları ve yapısında NO3- iyonu bulunduran tuzlar suda çok iyi çözünür. Diger tuzlar için bir genelleme yapmak mümkün degildir.

Örnegin : AgNO3 çözeltisi ile NaCl çözeltileri karıştırıldığında bir çökelme gözlenir. Burada iyonlar yeniden düzenlenerek AgCl ve NaNO3 bileşikleri oluştuğu düşünülebilir. NaNO3 suda çok iyi çözündüğüne göre çöken tuz AgCl'dir.

İyon Denklemi: Ag+(aq) + Cl-(aq) ® AgCl(k)
şeklinde olur.
Karıştırılan iki çözeltiden biri asit çözeltisi, diğeri baz çözeltisi ise mutlaka nötürleşme tepkimesi olacaktır.
Nötürleşme denklemi:
H+ + OH ® H2O şeklindedir.

ÇÖZELTİLERİN ÖZELLİKLERİ
  1. Çözeltinin kaynama noktası, saf maddenin kaynama noktasından yüksektir.
  2. Çözeltinin donma noktası, saf maddenin donma noktasından düşüktür.
  3. Çözeltinin buhar basıncı, saf maddenin buhar basıncından düşüktür.
  4. Çözeltilerin yoğunlukları çözeltilerde çözünen madde miktarına göre değişir.
Bütün bu değişmeler (Katı + Sıvı) çözeltileri için düşünülebilir. Bu değişme miktarları iyon derişimine bağlıdır.
Aşağıda saf su ile tuzlu suyun ısıtılması sırasında zamanla sıcaklık değişim grafikleri verilmiştir.
Grafiklere dikkat edilirse kaynama sırasında saf suyun sıcaklığı sabit kalırken, tuzlu suyun sıcaklığı devamlı artmıştır.
  • Alkol-su karışımının ısıtılması sırasında zamana bağlı sıcaklık değişim grafiği çizilseydi aşağıdaki gibi olurdu.
Grafige göre;
  1. bölgesinde alkol - su karışımı vardır. Zamanla karışımın sıcaklığı artmaktadır.
  2. bölgesinde 78 °C’de alkol kaynamaktadır. Verilen ısı alkolün buharlaşması için kullanılır. Sıcaklık alkolün tamamı tükeninceye kadar sabit kalır.
  3. bölgesinde yalnız su vardır. Suyun sıcaklığı zamanla artar.
  4. bölgesinde su 100 °C’de buharlaşmaktadır. Su tükeninceye kadar sıcaklık sabit kalır.
  • Saf maddelerin donma noktaları sabittir. Donma müddetince sıcaklık değişimi yoktur. Ancak çözeltilerin donma noktası çözünenin miktarına bağlı olarak değişir. Donma süresince sıcaklık düşer.

Metal ve ametallerin bazı özelliklerinin karşılaştırılması

Metal ve ametallerin bazı özelliklerinin karşılaştırılması
METALLERAMETALLER
1. Yüzeyleri parlaktır.1. Mattırlar, bazıları renkli olabilirler.
2. Isı ve elektriği iyi iletirler.2. Isı ve elektriği iyi iletmezler.
3. Tel ve levha haline getirilebilirler.3. Tel ve levha haline getirilemezler.
Kırılgandırlar.
4. Atomik yapıya sahiptirler.4. Moleküler yapıya sahiptirler.
5. Cıva hariç oda sıcaklığında katı haldedirler.5. Oda sıcaklığında katı, sıvı ve gaz hâlinde bulunabilirler.
6. Ametallerle bileşik oluştururlar. Kendi aralarında bileşik oluşturamazlar.6. Hem kendi ararlında hem de metallerle bileşik oluşturabilirler.

Ametal Nedir?

 Ametal Nedir – Ametal Özellikleri Hakkında Bilgiler
Metal olmayan cisimlere “ametal” denir, örneğin, oksijen bir ametaldir.
Ametaller, metallerden fiziksel, mekanik özellikleriyle ayrılırlar. Mutlaka katı olmaları gerekmez. Ancak, metal parlaklıkları yoktur; ısı İle elektriği de, metaller gibi, iyi iletemezler. Katı ametaller, yaprak, ya da tel haline getirilemezler; dayanıklılıkları da azdır.
Ametaller, kimyasal bakımdan, elektrolizlerde hiçbir zaman katyon rolü oynayamazlar; elektronegatif elementlerdir. Oksitleri de bazik değil, asit ya da yansızdır.
Ametaller, birleşme değerlerine göre sınıflandırılırlar:
1) Tek Değerli Ametaller.— Çok elektronegatiftirler. Hidrojenle birleşince, kuvvetli asitler verirler. Bunlar, birbirine çok benzeyen halojenlerdir: flüor, klor, brom, iyot gibi.
2) Çift Değerli Ametaller.— Daha az elektronegatiftirler. Başlıcaları oksijen, kükürt, selenyum, tellürdür.
3) üç değerli Ametaller.— Hidrojen bileşikleri asit değildir. Başlıcaları azot, fosfor, arseniktir.
4) Dört Değerli Ametaller.— Karbon ile silisyum bu grupa girer. Dört değerli olmamakla birlikte, bor da bunlardan sayılabilir.
Havadaki ender bulunan gazlar (helyum, neon, argon, kripton, ksenon gibi) ise, ayrı bir grup meydana getirirler. Bunlar tek atomludur; birleşme değerleri de sıfırdır.
Genel olarak, hidrojen de ametallerden sayılır. Ancak, elektropozitif özellikleri vardır (Bk. Eleman).

Elektron Nedir?

Elektron

  1. Bütün atomlarda bulunan negatif yüke sahip temel parçacık, pozitron karşıtı.
  2. Bk. eksicik
  3. Bütün atomların yapısında bulunan elemansel tanecik. (Elektron, atom çekirdeğine bağlıdır ve ortadaki çekirdeğin çevresinde yer alan basamaklarda, değişik sayılardaelektronun döndüğü varsayılır. Her atomdaki basamağın sayısına ve her basamaktaki eksi yüklüelektron sayısına göre değişik kimyasal öğeler ortaya çıkar. Belirli nicelikte elektrik taşıyanelektron, bu özelliğinden dolayı elektrik akımının temel öğesidir.elektronun çeşitli görünüşlerini elektriksel olaylarla izleriz).
  4. Yükü 1,6022.10-19 Coulomb, kütlesi 9 .1096.10-28 g. olan ve atom çekirdeğinin çevresindeki erke düzeylerinde yer alan kalımlı temel parçacık.
  5. Yükü 1,6022.10-19 Coulomb, kütlesi 9 .1096.10-28 g. olan ve atom çekirdeğinin çevresindeki erke düzeylerinde yer alan kalımlı temel parçacık.
  6. Negatif yüklü çekirdek parçacığı.

Elektroliz nedir?

ELEKTROLİZ NEDİR
Bir elektrik akımı tarafından aşılan bir elektrolitin uğradığı ayrışmaya elektroliz denir. Elektroliz, bu akımın elektrolit içinde iletilmesiyle birlikte gelişir.

Elektrolit, çoğunlukla erimiş olarak ya da bir tuz eriyiğinin sulu çözeltisi halindedir. Volta pilinin bulunmasıyla (1800) ve suyun elektrolizine uygulanmasıyla ilgili ilk deneyler, XIX. yy’ın başlarında gerçekleştirilmiştir.Elektroliz sözcüğünün, olayı özel olarak inceleyen Michael Faraday tarafından ortaya atıldığı sanılmaktadır.


Elektrolizde kullanılan terimler:
Elektrolit : Elektrik akımını ileten, elektrolize uğrayan sıvıdır. İyonlardan oluşur. (İyonik bağlı bileşiklerin katıları halde elektrik akımını iletmediği, sıvı halde veya sulu çözeltilerinin ilettiği unutulmamalıdır.)
Elektrot : Elektrik akımını ileten çubuk. Elektrolit ile tepkime vermesi gerekir. Genellikle soy metaller ( Cu, Ag, Pt, Au ) kullanılır.
Katot :
1. Katyonların ((+) yüklü iyonların) gittiği ver.
2. İndirgenmenin ( elektron almanın ) olduğu yer.
3. (-) yüklü çubuk.
Anot :
1. Anyonların (-) yüklü iyonların gittiği yer.
2. Yükseltgenmenin ( elektron vermenin ) olduğu yer.
3. (+) yüklü çubuk.

BİR ELEKTROLİT İÇİNDEN AKIMIN GEÇİŞİ
v Elektrik akımının bir elektrolit içinden geçişi ilkin Arrhenius tarafından açıklanmıştır. Arrhenius’ un klasik teorisi bugün bile – ana fikirleri bakımından- yürürlüktedir. Buna göre, bir elektrolit(bir asit,bir baz veya bir tuz) eriyiğinde iyon adı verilen serbest elektrikli tanecikler bulunmaktadır.

Elektrolitin çözüşmesinde meydana gelen iyonlar pozitif veya negatif olarak yüklü atomlar veya atom gruplardır. İyonların elektriksel bir alanda hareketleri ise akımın geçişini sağlar.

v İyonların çözünmesi : Bir elektrolit suda eritildiği zaman bir kısım iyonları çözüşerek serbest halde sıvıya geçerler.Bu çözüşmeye çok iletken daha kuvvetli elektrolitlerde hemen hemen tam, zayıf elektrolitler de ise az olur.

Elektrolitlere örnek olarak, önce mutfak tuzunu ele alalım.Mutfak tuzu(NaCl) kristali, atomlardan değil, sodyum ve klor iyonlarından örülmüş bir ağ şeklindedir. Sodyum iyonları dış yörüngelerindeki tek elektronlarını bırakarak pozitif yüklü hale gelmiş Sodyum atomlarıdır. Klor iyonları ise birer fazla elektronları olan klor atomlarıdır.

Bir iyonu özellikleri bakımında kendisine hiç benzemeyen atomlarından ayırmak için, atomu gösteren sembol üzerine kaydedilen elektronlar sayısı kadar (+) veya kazanılan elektron sayısı kadar (-) işareti konur. Böylece bir elektron kaybeden Sodyum atomu(Sodyum iyonu)nu ise Na+ sembolü ile, bir elektron kazanmış klor atomu(klor iyonu)nu ise Cl- sembolü ile gösteririz.

v İyonların elektrotlara göçü : Bunun için, elektroliz kabına daldırılmış olan iki elektrotu bir üretecin kutuplarına bağlamak yeter. Bu iş yapılınca, Katota üretecin negatif kutbundan elektronlar gelir, Anottaki elektronların bir kısmı ise üretecin pozitif kutbuna çekilir ve böylece Anot pozitif, Katot ise negatif olarak yüklenmiş olur.

Elektrotlar arasında oluşan elektrik alanının etkisiyle, pozitif iyonlar katota negatif iyonlar ise anota doğru göç ederler. Katota varan pozitif iyonlar, buradan kendilerini nötrleyecek kadar elektron alırlar. Anoda geçen negatif iyonlar ise elektronları anota vererek nötr hale geçerler. Belli bir zaman süresi içinde katottan alınan elektronların sayısı ile anota verilen elektronların sayısı aynıdır.

v İkincil tepkimeler : Elektrotlarda nötrleşen iyonlar, atom veya atom grupları haline geçerek, kimyasal özelliklerini kazanırlar. Sonra da ya açığa çıkarlar ya da elektrodlara, elektrolite veya elektrolitin eritenine etki ederler. Bunlara ikincil tepkimeler denir. Bunlar her elektroliz olayında elektrotların ve elektrolitin cinsine göre başka başka olurlar.

Elektrolizi Kim Bulmuştur?

Michael Faraday

Bir demir işçisinin oğluydu. Londra’da bir kitapçı kırtasiyede çalışmaya başladı, daha sonra bir ciltçinin yanında çırak oldu. Böylece çok sayıda kitap okuma fırsatını buldu ve özellikle Kimya ve elektriğe ilgi duydu.

Geceleri Davy’nin Royal İnstitution’da verdiği derslere katıldı ve bilimsel konferansları izledi. Davy burada kendisine asistanlık görevi verdi; aynı yerde 1825’te laboratuar müdürü, 1833’te de kimya profesörü oldu.
Kimya ile ilgili ilk araştırmalarında maden kömürü katranlarında benzeni buldu.

Basit bir aletin içinde sıkıştırma ve soğutma yoluyla, çağında bilinen hemen hemen bütün gazları sıvılaştırmayı başardı. Qersted’in buluşundan sonra 1824 yılında elektromanyetikliği incelemeye başladı ve bir mıknatısın elektrik akımı üzerindeki etkisini gözledi; böylece Ampére’in kuramlarını tamamlamış oldu.

Bu yolla, sürekli mıknatısların etkisi altındaki bir devreyi döndürmeyi başardı ve elektrik motorunu çalıştıracak ilkeyi bulmuş oldu. 1831’de, kuşkusuz en önemli buluşunu gerçekleştirdi: mekanik enerjiyi elektrik enerjisine çeviren elektromanyetik indüklemeyi bularak dinamoların yapımını sağladı.

1833’te elektroliz kuramını ortaya koydu; olayın adını, elektrot ve iyon terimlerini ortaya attı: kendi adını taşıyan nitelik ve nicelik yasalarını belirledi.

Daha sonra elektrostatikle uğraştı, 1843’te elektroskopa bağlı silindir yardımıyla elektriğin korunumu ilkesini doğruladı. Etkiyle elektriklenme kuramını ortaya koydu; çukur bir iletkenin ( Faraday kafesi) elektrostatik etkilere ekran oluşturduğunu gösterdi. 1846’da elektrostatik enerjinin dielektriklerde yerleştiğini buldu.

Bu buluşu Maxwell’in elektromanyetiklik kuramını geliştirmesine yardımcı oldu ve elektrikle Hertz dalgaları arasındaki bağıntıları açıklamaya yaradı. Yine bu buluş yalıtkanların özgül indükleme gücünü tanımlamayı sağladı. 1838’de elektro-ışıldama olayını ortaya koydu. 1845 tarihli son buluşları, polarize ışığın manyetik alan üzerindeki etkisi de diyamanyetikliktir.
SUYUN ELEKTROLİZİ

Bir bileşiğin elektrik yardımıyla bileşenlerine ayrılma olayına “elektroliz” denir. Herhangi bir bileşiğin elektrolizinde bileşiğin anyonu anottan, katyonu ise katottan açığa çıkar.
Elektroliz düzeneğinde pozitif ve negatif kutupların her ikisine birden “elektrot” denir. Güç kaynağının pozitif kutbuna bağlanan elektrot “anot” , negatif kutbuna bağlanan ise” “katottur”. İki kutup arasında elektrik taşınmasını sağlayan iletken çözeltiye “elektrolit” denir.
Suyun elektrolizinde katotta ( - ) “hidrojen, anotta( + ) ise oksijen gazı toplanır. Tüplerde toplanan hidrojen gazı hacim olarak oksijen gazının iki katı olur. Yapılan deneyde yaklaşık olarak 1 coulomb’luk yükün devreden geçmesi halinde yaklaşık olarak 0,12 cm3 hidrojen, 0,06 cm3 oksijen gazının açığa çıktığı görülmüştür.

SUYUN ELEKTRİK AKIMININ ETKİSİYLE ELEMENTLERİNE AYRILMASININ GÖZLENMESİ

DENEYİN AMACI:
 Bileşikleri (su) elektrik enerjisi ile ayrıştırarak başka saf maddeler elde etmek.
HAZIRLIK SORULARI:
1-Farklı yükler birbirini çekerler yargısı elektrotta gerçekleşen olaylar için söylenebilir mi? Araştırınız.
2-Suyu oluşturan gazlardan oksijen gazı hangi elektrotta toplanmasını beklersiniz?
3-Suyun elektrolizinde oluşan hidrojen ve oksijen gazları arasındaki yaklaşık oran nedir? Araştırınız.
4-Saf su ile elektroliz olayını gerçekleştirmek mümkün müdür?

malzemeler:


1.güç kaynağı
4.krokodil kablo
7.üç ayak
10.bunzen kıskacı
2.deney tüpü- 2 adet
5.cam çubuk
8.statif çubuk
11.su
3.çelik elektrot-2 adet
6.damlalık
9.beherglas (800 ml)
12.sofra tuzu


DENEY DÜZENEĞİ:
DENEYİN YAPILIŞI:
1-Bir beherglas içerisine 500 ml su koyunuz. İçine az miktar sofra tuzu koyarak çözeltinizi hazırlayınız.
2-İki deney tüpünü de hazırladığınız çözeltiyle ağzına kadar doldurunuz. Sonra hava almayacak şekilde parmağınızla kapatarak ters çeviriniz ve beherglas içerisindeki çözeltiye daldırınız. Tüpleri Bunzen kıskacıyla sabitleyiniz.
3-Elektrotların uçlarını şekilde görüldüğü gibi tüplerin içlerine yerleştiriniz. Krokodilleri elektrotlara bağlayarak, diğer uçlarını güç kaynağının doğru akım çıkışına bağlayınız.
4-Tüplerdeki gaz birikmesi sona erdikten sonra yine hava almayacak şekilde sudan çıkarınız. Tüplere kibrit alevi yaklaştırdığınızda patlayarak yanan gaz hidrojen (yanıcı gaz), alevi daha parlak yakan gaz ise oksijen (yakıcı gaz) gazıdır.
DENEYİN SONUCU:
Suyun elektrolizinde; ( - ) kutba bağlı olan tüpte iki hacim hidrojen , ( + ) kutba bağlı olan tüpte bir hacim oksijen gazı toplanır.

.Elektrolizin Uygulama Alanları

Elektroliz, öncelikle, elektrolizle metalürjilerde, metallerin hazırlanmasında (çözünmez anot) ya da arıtılmasında (çözünür anot) kullanılır. Elektroliz, ayrıca, galvanoplastide, bir elektrolitik metal birikimiyle metal birikimiyle döküm kalıbına biçim vermede aşınmaya karşı korumada ve bir metal çökeltisiyle metallerin kaplanmasında (sözgelimi, nikel kaplama, çinko kaplama, kadmiyum kaplama, krom kaplama, gümüş ya da altın kaplama) baş vurulan bir yöntemdir.

Arı hidrojen, özellikle, suyun elektroliziyle elde edilir. Öbür uygulamaları arasında, gaz üretimi (klor), metal üstünde koruyucu oksitli anot tabakalarının elde edilmesi (alüminyumun, alümin aracılığıyla anotlaştırılması işlemi) elektrolizle parlatma, metallerin katot ya da anot olarak yağlardan arındırılması sayılabilir.

Elektroliz, akım şiddetlerinin, özellikle de voltametrelerdeki akım miktarlarının ölçülmesine de olanak verir. Sürekli akım yardımıyla, organik dokuların ayrıştırılmasına dayanan tedavi elektrolizi, cerrahide sinir uçlarının (nöronların), sertleşen urların, burun deliklerindeki poliplerin yok edilmesinde, sidik yolu (üretra) ya da yemek borusu daralmalarının tedavisinde vb. kullanılır.

ELEKTROLİZDEN YARARLANMALAR:


Tarihçe

Elektrolitik yolla metal kaplamacılığı 1843 yılında başlar. R. Boettper ilk nikel kaplamayı yapar. Banyo terkibi nikel sülfat ve amonyum sülfattır. 1849' da ilk olarak ticari anlamda nikel kaplamacılığı başlar. Gittikçe yeni terkipler geliştirilir. Karbonlu anotlar kullanılmaya başlanır. 1912' de İngiltere' de ilk parlatıcı kullanılır. 1915' ten sonra gelişmeler hızla artar. Watt's ve De Verter özellikle kaplamanın kalite kontrolü üzerinde durdular.

1935' te Thompson pH kontrolünün önemini belirtti. Modern parlak nikel banyolarının ticari anlamda değer kazanması ve kullanılmasını Schlötter başlattı. Daha sonra birçok gelişmeler oldu.

İlk krom kaplamayı 1843' te Antoine Clesar Becquerel uyguladı. Kitabında krom klorür (CrCl3) ve krom sülfat Cr2(SO4)3 kullandığını belirtmektedir. Kromik asit çözeltisinden ilk krom kaplama 1856' da Geuther tarafından yapıldı. 1919 - 1924 yıllarında Sargeut çok çalıştı ve kromik asit çözeltisinin pratik ve uygunluğunu kitabında belirtti.

Kimya endüstrisinde, elektrolizden birçok yararlanma alanları vadır.
Birtakım elemanların elde edilmesi: Sudan oksijen ve hidrojen, ergimiş sodyum klorürden sodyum ve klor, ergimiş alüminyum oksidinden alüminyum elde edilir.

Birtakım madenlerin arı hale getirilmesi : Bakır, gümüş... gibi madenleri arı hale getirmek için, elektrolizden yararlanılabilir. Bunun için, arılaştırılacak madeni anot, bu madenden yapılmış arı bir çubuğu katot ve aynı madeni elverişli bir tuzunu elektrolit olarak almak ve anotla katot arasına uygun bir potansiyel farkı uygulamak gerekir.

Bu koşullar altında yapılan elektroliz olayında; anottaki – arı olmayan- maden erir, katotta ise arı maden toplanır. Uygulanan potansiyel farkı, arılaştırılacak madeni katoda biriktirecek bir değerde seçilir.

Elektroliz, akım şiddetlerinin, özellikle de voltametrelerdeki akım miktarlarının ölçülmesine de olanak verir.

Sürekli akım yardımıyla, organik dokuların ayrıştırılmasına dayanan tedavi elektrolizi, cerrahide sinir uçlarının (nöronların), sertleşen urların, burun deliklerindeki poliplerin yok edilmesinde, üretra ya da yemek borusu daralmalarının tedavisinde vb. kullanılır.

1.Metallerin Ayrıştırılması


Bunun için hangi metal ayrıştılıcaksa,o metalin bir tuzunun çözeltisi hazırlanır.Bu yöntem en çok bakır matali için kullanılır.Çözelti içine batırılan elektrotlardan biri arı bakır diğeri de arı olmayan bakırdır.Bakır iyonları (+)yüklü olduğundan katoda gider orada nötrleşerek arılaştırılmış olur.

2.Metalle Kaplamacılık


Herhangi bir metalle kaplamak istediğimiz bir cisim elektroliz kabında katot olarak kullanılır.Hangi metalle kaplamak istiyorsak o da anot olarak seçilir.Çözelti yerine anot olarak kullanılan metalin tuzunun, sudaki çözeltisi alınır Teknikte kromaj,nikelaj ve gümüşle kaplama bu metodla olur.Bir demir çatal nikelle kaplanmak isteniyorsa,çatal katot,nikel ise anot olarak seçilir.Çözelti olarak nikel tuzu çözeltisi kullanılır.Sulu çözelti içindeki nikel iyonları katoda gider ve element halinde birikerek kaplama olayını gerçekleştirirler

Elektrolitik ve Kimyasal Parlatma
a- Elektrolitik Parlatmada Prensip : Metal, elektrolitik bir pilde anot olarak kullanılır. Metalin çözünmesi o şekilde olur ki, yüzeydeki pürüzler kalkar ve yüzey düz ve parlak olur. Elektrolitik parlatma işlemi her metal için özel terkiplerde (özel banyolarda) yapılır.
Özetle: Özel banyolarda metali anodik çözündürmeye uğratmak ve yüzeyinin parlatılmasını sağlamaktır.

b- Kimyasal Parlatma : Dışarıdan bir potansiyel uygulamadan, metali kendisini çözen bir banyoya daldırıp kimyasal çözünmeye uğratarak yüzeyinin düzeltilip parlatılmasıdır. Reaksiyonun yürüyüşü elektrolitik parlatmaya benzer, tek farkı burada iki ayrı elektrot (anot ve katot) olmayıp, anot ve katot olarak oluşmakta ve anodik bölgeler film yardımıyla aşınmaktadır. Yani kısaca yüzeyde oluşan lokal piller olaya yön vermektedir.

Banyolarda Kaplama
Polisajı icabeden parçalar polisaj işleminden sonra bekletilmez. Parçaların ciladan oluşan yağlı kirliliği yukarıda belirtildiği gibi sıcak alkali ve elektrolitik yağ alma işlemlerine tabi tutulur. Parçalar elektrolite daldırılır ve akım verilir, bazı durumlarda da parçalar akım altında asılır.

Aksi halde metal yüzeyinde bir oksit tabakası oluşur. Kaplama işleminin aralıksız devam etmesi gereklidir. Birbirini takip eden kaplama banyolarında da parçalar havada bekletilmemelidir. Akım kesilmesi gibi durumlarda ise son kaplanmış veya yarı kaplanmış parçalar bir sonraki yıkama banyosunda bekletilmelidir. En son kaplamadan çıkan parçalar (kaplama işlemi biten parçalar) demineralize sıcak suda 95 °C' de 5 - 10 dakika bekletilir. İşlem tamamlanır.
Yüzey Temizleme

Yağ, Cila Artıklarından Temizleme :
Yüzeyi yağ ve cila artıklarından organik yağlardan oluşan kirlilik alkalik sıcak yağlama banyolarında sabunlaştırma ile giderilebilir. Hazır terkipler (ilaçlar) % 5 - 10 oranında suda eritilerek 65 - 70 °C' de 15 - 20 dakika müddet ile işleme tabi tutulurlar. Terkipte ekseriya “sudkostik, soda, trisodyum fosfat” ile inhibitör veya emülgatör yardımcı kimyasallar bulunur.

Bunlar da temel metalin cinsine göre Alzamak, sarı pirinç ve demir için değişik oranlardadır.
Keza elektrolitik yağ almada da bu maddelerle birlikte bazı ilave tuzlar kullanılmak suretiyle, normal sıcaklıkta anodik veya katodik çalışılarak birkaç dakika gibi zaman diliminde işleme tabi tutulur.

Katotta çıkan hidrojen gazı miktarı anotta çıkan oksijen gazının iki katı olduğundan gazın temizleme etkisi katotta daha fazladır. Mineral yağlar sabunlaşmazlar, bu tür yağlar ultrasonik temizleme ile giderilmelidir.

Eskiden triklor etilen veya perklor etilen ile buhar fazında temizleniyor idi.
Elektrolitik yolla metal kaplamacılığında sıcak yağ alma, elektrolitik yağ alma ve müteakip işlerin peşpeşe hiç ara verilmeden yapılması gerekir.

Parça Yüzeyindeki Oksit ve Pasın Giderilmesi :

Demir ve çelikten imal edilmiş parçaların yüzeyindeki oksit ve pasın giderilmesi için tuz ruhu, sülfürik asit tek başına veya her ikisinin karışımı muhtelif konsantrasyonlarda, maliyetlerinin düşük olması avantajı ile kullanılmakta iseler de dezavantajları daha fazladır.

Malzeme sathında pas giderildikten sonra bekleme süreci içerisinde malzeme tekrar paslanabilmektedir. Yüzey tekrar kararmakta, aşınmakta ve bazen de lekeler oluşmaktadır. Ayrıca atölyeler ve çalışma yerlerinin çok iyi aspirasyonu (havalandınlması) gerekmektedir.

Asit buharları diğer ham mamülleri ve civarda bulunan aparat ve cihazlan korozif etkisi dolayısıyla paslandıracaktır.
Pas ve kireç çözücüsü, yüksek kesafeti, etkin pas alıcı ve kireç sökücü özelliğiyle, temel metale etki vermeyen özelliğiyle geniş bir kullanım alanını kapsar.

Yukarıda adı geçen asitleri içermez, aspirasyon gerektirmez ve hiçbir korozif etkisi yoktur. Parça yüzeyinde kaynak ve lehimleme sonucu oluşan pisliklerin giderilmesinde de pas ve kireç sökücü kullanılmaktadır. Adı geçen ürün elektrokimya sanayiinin imalatıdır.
Anahtarı Gümüş İle Kaplayalım

Deneyin amacı:Elektroliz olayını hangi alanlarda kullanabiliriz.
Kullanacağımız malzemeler:12 voltluk pil düzeneği veya güç kaynağı , kaplayacağımız anahtar , gümüş parçası , gümüş sülfat çözeltisi , beher , iletken kablo
Yapılışı: Yaptığımız işi anahtarın kaplanması , kaplamacılık veya elektroliz olayı olarak tanımlayabiliriz. Behere bir miktar su ve gümüş sülfat koyup birbiri içinde çözünmesini sağlayınız. Hazırladığımız çözeltiye elektrolit denir. Hazırladığımız çözeltinin içine , birbirine değmeyecek şekilde anahtarlığı ve gümüş parçasını bağlayın.

Sonuç: Şekildeki gibi anahtarı iletken kablo ile pilin (-) ucana , gümüş parçasını da pilin (+) ucuna bağlayın. 15 dk sonra anahtarınızın gümüşle kapladığını göreceksiniz. Bunun nedenini şöyle açıklayabiliriz;
Sulu çözelti içindeki gümüş iyonları katoda gider ve element halinde birikerek kaplama olayını gerçekleştirirler

element nedir

Element nedir örnekler, element örnekleri Element nedir? 

Tek cins atomdan oluşmuş saf maddelere element denir. Bundan dolayı kaynama ve erime noktaları bulunmaktadır.

Homojenlik özelliği olan ve en küçük birimi atom olan maddelerdir.  Fiziksel ve kimyasal tepkime sayesinde küçük birimlere bölünemezler. Farklı elementlerle tepkimede bulunarak bileşikleri oluştururlar. 

Elemente has bir veya iki harften oluşan simgeler bulunur. Bu simgeler dünyaca kabul görülmüş ve halen geçerliliğini korumaktadır. Plato ve Eski Yunanlılar bu elementlerden çok azı bulmuşlardır. 

John Dalton elementlerin simgelenmesi amacıyla sembolleri çember şeklinde oluşturmayı düşünmüştür. 1813 senesinde Jon Jakob Berzelius adlı bilim adamı elementleri sembollemede element adlarının gerekli olduğunu söylemiş ve bu düşüncesi benimsenmiş  halen daha geçerliliğini yitirmemiştir. 

Bu kapsamda tüm elementler 1 yada 2 harften meydana gelen bir simge sonucu anlatılmaktadır. Bu simgenin İngilizce adının ilk harfi daima büyük biçimde yazılmaktadır. 

Mesela;  O Oksijen (Oxıgen), N Azot (Nitrogen), H Hidrojen, (Hydrogen) Element iki harfle temsil edilmekte ise bu seferde baş harfin yanına İngilizce adının ikinci harfi de yazılarak simgelenmektedir. 

Mesela; He Helyum (Helium), Ne Neon (Neon), Ca Kalsiyum (Calcium) Ancak bir istisna vardır ki; elementin ilk 2 harfi başka bir elementle aynı olacak ise, baş harfe ek olarak baş harftin ardındaki ilk sessiz harf eklenir. 

Mesela; Cr Krom (Chromium), Cl Klor (Chlorine) Kimi elementler ise şunlardır; Sn (Kalay: Stannum) Sb (Antimon: Stibium) W (Tungsten: Wolfram) Au (Altın: Aurum) Hg (Cıva: Hydrargyrum) Pb (Kurşun: Plumbum) Na (Sodyum: Natrium) K (Potasyum: Kalium) Fe (Demir: Ferrum) Cu (Bakır: Cuprum) Ag (Gümüş: Argentum)

2 Aralık 2016 Cuma

ASİT NEDİR, BAZ NEDİR, ASİT VE BAZLAR ARASINDAKİ FARKLAR

ASİTLER

Asitler, çözeltiye hidrojen iyonu bırakan bileşiklerdir. Bütün asitler hidrojen (H+) içerir.

özellikleri;

1- Ekşi bir tada sahiptirler.

2- İndikatörlerin rengini değiştirirler. (Asitler litmus kağıdını kırmızıya çevirirler).

3- Bazlarla reaksiyona girdiklerinde tuz ve su oluştururlar. Bundan başka çok çeşitlilik gösteren başka özellikleri de bulunur.

Bu spesifik özellikler, anyon muhtevası ve ayrılmamış molekülerden dolayı olur. Çeşitli asitlerin molekülleri, çözeltiye farklı miktarda serbest Hidrojen bırakma eğilimindedirler.


BAZLAR

Bazlar, hidroksit iyonu bırakan maddelerdir. Örnek olarak Sodyum hidroksit (NaOH) ve amonyum hidroksit (NH4OH) verilebilir.

Sodyum hidroksit,

Na OH Na + + OH –


Amonyum hidroksit,

NH4OH NH4+ + OH –

özellikleri;

1- Acı tada sahiptirler.

2- Kaygan hissiyatı verirler.

3- İndikatörlerin rengini değiştirirler. (Litmus kağıdını mavi yaparlar).

Amonyum hidroksit, zayıf bir bazdır ve çökeltiye az miktarda hidroksit iyonu bırakırlar. Güçlü baz ve zayıf baz durumu da asitlerde olduğu gibidir.

Asitler Ve Bazlar Arasındaki Farklar 


1-Asitler:Sulu çözeltiler H+ iyonu veren bileşiklerdir.Örnek:Mavi turnusol kağıdı kırmızıya çevirir
Bazlar:Sulu çözeltilere OH iyonu veren bileşiklerdir

2-Asitler suda çok çözünürler
Bazlar Genellikle suda çözünürler

3-Asitlerin Tatları ekşidir
Bazların Tatları acı ve ele kayganlık hissi verir 

Maddenin Temel Özellikleri

MADDENİN TEMEL ÖZELLİKLERİ

KİMYA : Maddenin yapısını ve maddeler arasındaki ilişkiyi inceleyen pozitif bir bilimdir.

MADDE : Hacmi ve kütlesi olan her varlık maddedir. "Taş, hava, su, ağaç... vb. gibi."

MADDENİN ORTAK ÖZELLİKLERİ : Her maddede olması gereken özelliklere ortak özelliklere denir. Bunları şöyle sıralayabiliriz.


1) Kütle : Evrendeki madde miktarıdır.

2) Hacim : Madde miktarının uzayda doldurduğu boşluktur.

3) Eylemsizlik : Maddenin sahip olduğu durumu koruma isteğidir.

4)Tanecikli Yapı:Bütün maddeler atom denilen küçük taneciklerden yapılmıştır.Atomlar da proton,nötron ve elektron gibi küçük taneciklerden yapılmıştır. Bütün bu tanecikler arasında boşluklar vardır. Onun için madenin yapısında boşluklu ve tanecikli yapı esastır.

5) Elektrikli Yapı: Bütün maddelerin yapısında + ve - yükler mevcuttur. Bunlardan biri eksik olursa madde madde olmaktan çıkar.


MADDENİN AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ 

Bir maddeyi diğerlerinden ayırmamıza ve ayırdığımız maddeyi tanımamıza yarayan özelliklere denir. Bu ayır edici özellikler, fiziksel , kimyasal, biyolojik, nükleer... 

şeklinde sınıflandırılabilir. Tabloda bazı ayırt edici özelliklerin hangi fiziksel hallerde ayırt edici olduğu görülmektedir. Şimdi bu tablodaki özellikleri tek tek inceleyelim.

KATI SIVI GAZ
Öz kütle + + +
Erime Noktası + - -
Donma Noktası - + +
Kaynama Noktası - + -
Yoğunlaşma Noktası - - +
Esneklik Kat Sayısı + - -
Genleşme Kat Sayısı + + -
İletkenlik + + -
Çözünürlük + + +


ÖZ KÜTLE : Sabit sıcaklık ve basınçta birim hacimdeki madde miktarıdır. Katı ve sıvılarda birim hacim genellikle Gram/ cm3 alınır. Gazlarda ise hacim litre alınır. Öz kütle "d" ile sembolize edilir.

ERİME NOKTASI : Sabit sıcaklıkta ve basınçta katı saf bir maddenin katı halden sıvı hale geçtiği sıcaklıktır. Genellikle birimi ( 0C ) olarak verilir.

DONMA NOKTASI : Sabit sıcaklıkta ve basınçta saf sıvı bir maddenin, sıvı halden katı hale geçtiği sıcaklıktır. Genellikle birimi ( 0C ) olarak verilir.

ERİME - DONMA OLAYI : Katı bir maddenin ısıtıldığında sıvı hale geçmesi olayına ERİME denir. Bu olayın tersine yani sıvı bir maddenin ısı kaybı sonucu katılaşması olayına DONMA denir. Bu hal değişim olayları saf maddelerde sabit (belirli) sıcaklıklarda olur.

Bu durumda;

* Arı (saf) maddelerin erime ve donma süresince sıcaklıkları sabittir.

KAYNAMA - YOĞUNLAŞMA OLAYI VE BUHARLAŞMA

Bir miktar su ağzı açık kaba konulduğunda zamanla suyun azaldığı gözlenir. Bu olayda sıvı molekülleri bulunduğu ortamdan ısı alarak sıvı halden buhar haline geçmiştir. Bu olaya buharlaşma denir. Sıvılar bulunduğu her sıcaklıkta buharlaşabilirler.Sıvı moleküller, buhar haline gelirken sıvıdan ayrılanlar dış ortama basınç yaparlar. Yaptıkları bu basınca DENGE BUHAR BASINCI denir.

Sıvıların sıcaklığı artıkça buharlaşması hızlanır. Dolayısı ile denge buhar basıncı da artar. Denge buhar basıncının bu artışı en nihayetinde açık hava basıncına (Po) eşik oluncaya kadar devam eder.

Sıvının buhar basıncının; açık hava basıncına eşit olduğu anda KAYNAMA olayı gerçekleşir. Kaynama olayının başladığı sıcaklığa da KAYNAMA NOKTASI (SICAKLIĞI) denir.

KAYNAMA NOKTASI : Sabit sıcaklıkta ve basınçta saf sıvı bir maddenin, sıvı halden gaz hale geçtiği sıcaklıktır. Genellikle birimi ( 0C ) olarak verilir.

* Saf suyun donma noktası 0 0C , kaynama noktası ise 100 0C"dir ( 1 atmosfer basınçta)

* Saf (arı) sıvıların kaynama süresince hem sıcaklığı hem de buhar basıncı sabittir.

* Saf olmayan sıvıların ise kaynama süresince sıcaklığı değiştiği halde buhar basıncı değişmez.

* Sıvıların 1 atm. basınçta elde edilen kaynama sıcaklıklarına "normal kaynama sıcaklığı" denir.

* Kaynama sıcaklığı saf sıvılar için ayırt edici özelliktir.

YOĞUNLAŞMA NOKTASI : Sabit sıcaklıkta ve basınçta saf gaz bir maddenin, gaz halden sıvı hale geçtiği sıcaklıktır. Genellikle birimi ( 0C ) olarak verilir.

*Saf bir katı eridiği sıcaklıkta, sıvısı da donar; Yine aynı şekilde saf bir sıvının buharlaştığı sıcaklıkta, buharı da yoğunlaşır.


KAYNAMA NOKTASINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER:

1- Sıvının cinsi: Sıvının kimyasal yapısı değiştikçe kaynama noktası değişir. Kısaca sıvı molekülleri arasındaki çekim kuvveti arttıkça sıvının kaynama noktası artar.

2- Açık hava basıncı: Sıvı yüzeyine etki eden açık hava basıncı (Po) arttıkça sıvının kaynama noktası yükselir.

3- Yükselti (Rakım): Deniz seviyesinden yükseklere çıkıldıkça sıvının kaynama noktası düşer. Bu olay dolaylı yoldan açık hava basıncının azalmasına bağlıdır.

4- Sıvıda yabancı madde çözünmesi: Çözüneni uçucu olamayan çözeltilerde (katı - sıvı) çözünen madde miktarı arttıkça çözeltinin kaynama noktası artar. 

ü Aynı rotamda kaynayan bütün sıvıların kaynama süresince buhar basınçları birbirine eşittir.

ü Bütün sıvıların sıcaklığı arttıkça buhar basıncı artar. Ancak kaynama başladıktan sonra buhar basıncı sabit kalır

ü Bütün sıvıların sıcaklığı arttıkça buhar basıncı artar demiştik. Ancak saf sıvılarda kaynama noktasından sonra hem sıcaklığı hem de buhar basıncı sabitleşir. Oysa tuzlu su gibi çözeltilerde kaynamaya başlama sıcaklığına kadar hem sıcaklık hem de buhar basıncı artar, kaynama başladığı andan itibaren, sıcaklığı arttığı halde buhar basıncı değişmez.

ü Sıvıların aynı ortamda kaynama noktaları ile buhar basınçları arasında ters orantı ilişkisi vardır. Yani kaynama sıcaklığı yüksek olan sıvının buhar basıncı daha düşüktür.


ÖRNEK: 1 atm basınç altında 

Suyun kaynama noktası : 100 0C"dir 

Saf alkolün kaynama noktası : 78 0C"dir 

Buhar basınçları arasında ise : Palkol > Psu' dur


Sıvının ısı alarak gaz fazına geçmesi olayına buharlaşma demiştik. Şimdi bu olayın tersini düşünelim. Yani buharın ısı kaybederek sıvı hale geçmesi olayına yoğunlaşma denir. Günlük hayatta camların buğulanması, buzdolabından çıkan kapların dış yüzeylerinde sıvı taneciklerin oluşması birer yoğunlaşma olayıdır.

ESNEKLİK : Katı bir maddeye dışarıdan bir kuvvet uygulandığında maddenin şekli değişir. Kuvvet ortadan kaldırıldığında madde tekrar eski hale geliyorsa bu olaya esneklik denir.Katı maddenin biçim değiştirmeksizin etkisinde kalacağı büyük bir gerilme değeri vardır. Bu değere esneklik sınırı denir. Esneklik sınırı aşılınca maddenin şekli değişir, eğilir kırılır...


GENLEŞME : Her hangi bir madde dışarıdan ısı aldığında eninde boyunda veya hacminde bir artış oluyorsa bu olaya genleşme denir. Genleşme katı, sıvı ve gazlarda görülür. Ancak genleşme kat sayısı yalnızca katı ve sıvılarda ayırt edici özelliktir. Gazlarda ise ortak özelliktir.

Genleşme katsayısı: 1 0C' sıcaklık artışında maddenin hacmindeki oransal artışa denir.

Uzama katsayısı : 1 0C' sıcaklık artışında maddenin boyundaki uzama miktarıdır.


İLETKENLİK : İletkenlik bir maddenin ısı ve elektriği iletip iletmemesi olayıdır. Katı ve sıvılarda ayırt edici bir özelliktir. gazlarda ise değildir. Demir, bakır, grafit. lehim gibi maddeler elektriği iyi ilettiği halde; Elmas, hava, saf su,plastik gibi maddeler iyi iletmezler. Onun için iletkenlik katı ve sıvılarda ayırt edicidir.

Elektrik iletkenliği : Bir maddenin üzerinden geçen elektrik akımına karşılık, o maddenin elektrik akımına gösterdiği kolaylıktır. Yani maddeden elektrik akımı ne kadar kolay geçerse (direnci ne kadar az ise) o madde o kadar iyi iletkendir.

* Suda moleküller halinde çözünen maddelerin sulu çözeltileri iletken değildir. Ancak buda iyonlaşan bileşiklerin sulu çözeltileri iletkendir. şekerli su iletken değildir ama tuzlu su iletkendir.


Maddelerde Elektrik İletkenliği: 

1- Elektron hareketi ile olur. Buna birinci sınıf iletkenlik denir. Metallerde ve alaşımlarda görülür. Bu maddeler katı, sıvı ve gaz hallerin hepsinde iletkendirler.

2- İyonların hareketi (göçü) ile olur. Buna ikinci sınıf iletkenlik denir. Asit baz ve tuzların sulu çözeltilerinde görülür.


ÇÖZÜNÜRLÜK : Sabit sıcaklık ve basınçta birim hacim çözücüde çözünmüş madde miktarıdır. Genellikle sulu çözeltilerde birim hacim 100 cm3 alınır. Çözünürlük kavramı çözeltiler konusunda detaylı bir şekilde işlenecektir.


Tablodaki fiziksel ayrıt edici özelliklerin yanında bir çok kimyasal ve nükleer ayırt edici özellikte vardır bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz.

Yanıcılık, Tutuşma sıcaklığı, asit ve bazlarla etkileşme, atom numarası, yarılanma süresi, aktiflik, indirgenme potansiyeli... gibi.


maddenin fiziksel halleri







Karışımların Ayırma Yöntemleri

Karışımların Ayırma Yöntemleri

1.Süzme: Katı-sıvı karışımların ayrılması için kullanılır.Kum ve su,çay,süt …

2.Mıknatıslanma: Mıknatıstan etkilenen maddeyi etkilenmeyenden ayrılması için kullanılır.Demir tozu talaş gibi.

3.Öz kütle(yoğunluk ): Katı-sıvı,sıvı-sıvı karışımların ayrılması için kullanılır. Zeytinyağı su,su-saman gibi.

4.Çözünürlük: Çözünürlükleri farklı katı maddelerin sıvı içinde ayrılması için kullanılır.Naftalin ve tuz suya atılırsa…

5.Buharlaştırma: Çözünmüş katı,sıvı karışımların ayrılması için kullanılır.Şeker-su…

6.Damıtma: Kaynama noktaları faklı sıvıları birbirinden ayırmak için kullanılır.Saf su elde etmede,petrol ürünleri üretiminde,alkol ve bitkisel yağ üretiminde kullanılan bir yöntemdir.Ham petrol damıtılarak benzin,mazot,gaz yağı ,asfalt,fuel-oil elde edilir.

7.Eleme: Büyüklükleri farklı katı maddelerin ayrılmasında kullanılır.kumu çakıldan ayırmada kullanılır.

Saf maddeler,bileşikler ve elementler diye ikiye ayrılır.

Tek cins atomdan yapılmış maddeye element denir. Elementler kendisinden başka maddeye ayrılmazlar. Maddenin tüm özelliklerini gösteren en küçük parça atom dur.

Bileşikler: Farklı cins atomların birleşerek oluşturdukları yeni maddeye bileşik madde denir.Örneğin: 2Hidrojen + Oksijen = Su reaksiyonuna göre iki element birleşmiş bir bileşik madde (su) oluşmuştur. Bileşiklerin bütün özelliğini taşıyan en küçük parçasına molekül denir.
Element molekülü(O2,H2,N2 gibi) ve bileşik molekülü(H2O,NH3 gibi)diye ikiye ayrılır.
1.Süzme: Katı-sıvı karışımların ayrılması için kullanılır.Kum ve su,çay,süt …

2.Mıknatıslanma: Mıknatıstan etkilenen maddeyi etkilenmeyenden ayrılması için kullanılır.Demir tozu talaş gibi.

3.Öz kütle(yoğunluk ): Katı-sıvı,sıvı-sıvı karışımların ayrılması için kullanılır. Zeytinyağı su,su-saman gibi.

4.Çözünürlük: Çözünürlükleri farklı katı maddelerin sıvı içinde ayrılması için kullanılır.Naftalin ve tuz suya atılırsa…

5.Buharlaştırma: Çözünmüş katı,sıvı karışımların ayrılması için kullanılır.Şeker-su…

6.Damıtma: Kaynama noktaları faklı sıvıları birbirinden ayırmak için kullanılır.Saf su elde etmede,petrol ürünleri üretiminde,alkol ve bitkisel yağ üretiminde kullanılan bir yöntemdir.Ham petrol damıtılarak benzin,mazot,gaz yağı ,asfalt,fuel-oil elde edilir.

7.Eleme: Büyüklükleri farklı katı maddelerin ayrılmasında kullanılır.kumu çakıldan ayırmada kullanılır.

Saf maddeler,bileşikler ve elementler diye ikiye ayrılır.

Tek cins atomdan yapılmış maddeye element denir. Elementler kendisinden başka maddeye ayrılmazlar. Maddenin tüm özelliklerini gösteren en küçük parça atom dur.

Bileşikler: Farklı cins atomların birleşerek oluşturdukları yeni maddeye bileşik madde denir.Örneğin: 2Hidrojen + Oksijen = Su reaksiyonuna göre iki element birleşmiş bir bileşik madde (su) oluşmuştur. Bileşiklerin bütün özelliğini taşıyan en küçük parçasına molekül denir.
Element molekülü(O2,H2,N2 gibi) ve bileşik molekülü(H2O,NH3 gibi)diye ikiye ayrılır.